Sırf buna cevap verebilmek için döndüm, nasıl gaza gelmişsem.
İlk olarak, klasik müzik 400-500 yıllık bir dönemi kapsar, dolayısıyla bu 400-500 yıl içindeki müzik de sabit değil. Bu yıllar boyunca yavaş yavaş ilerleyen ve birbirine dönüşen akımlar var. Klasik müzik aslında 17. yüzyılda daha etkin olan klasisizmden gelir ve bu akım zamanla barok müzik, empresyonist müzik, romantik müzik, vb.yi içine alıp bir şekilde hepsine ‘klasik müzik’ diye kapsamıştır. Örneğin, realist müzik daha çok halkın ekmek derdiyle, fakirliği ile ilgilendiği için ve klasik müziğin kapsamına çok fazla girmez (birkaç istisna dışında), çünkü klasik müzik sarayın müziğidir folk müzikten farklı olarak.
Şöyle örnek vereyim. Örneğin, rock müziğin ya da hip hop’un evrimini düşün. 30 yıllık tarihini düşün. 30 yıl önceki rock ile şimdiki rock aynı mı; ya da rap? Atıyorum, 80’leri çok severken 2010 dönemini sevmiyorsundur ya da tam tersi olabilir. Klasik müzik de aynı şekilde; 400-500 yıllık müziğin hepsi bir değil, bir evrimi var ve hepsinden hoşlanmayabilirsin. Yani, Beethoven dinlerken Vivaldi’yi hiç sevmeyebilirsin. Belki hoşuna giden akıma henüz denk gelmemişsindir.
Üstüne üstlük bu iş akımla da bitmiyor, coğrafya kısmı da var. Örneğin, Alman baroğu ile İtalyan baroğu bir değil. İngiliz klasisizmi ile Fransız klasisizmi bir değil. O zaman internet yok. Haliyle, birinin çıkardığı bir şeyden diğerinin 50 yıl sonra haberi oluyor, birbirlerinden çok haber yok milletin. Bu da demektir ki, aynı akımdan olsalar bile, Vivaldi’yi severken Bach hoşuna gitmeyebilir. Sıkıcıysa, zamanın ve coğrafyanın ruhu senin için sıkıcı demektir; bu da olabilir.
Genelde ‘Kulağıma güzel gelen şeyi dinlerim’ cümlesini çok kullanan ve bir müzik türüne kendini adamamış insanlar için genel yargılar vardır. Örneğin, metal müzik sevmeyenlerin sevdiği bir iki metal şarkısı genelde glam metal olur; caz dinlemeyen insanlar smooth cazı çok severler. Aynı şekilde, klasik müziğe romantik dönemden cort diye girmek, kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi bir şey olur. Genelde barok müzik için klasik müziğin smooth jazz’ı, başlangıç seviyesi denir.
Burada akımları hallettik, şimdi ‘Şarkı belli, iyi nasıl belli olacak’a gelelim.
Barok müzik, barok akımının bir parçası. Edebiyatta da, resimde de, müzikte de ortak noktası gözü gönlü hoş eden, iç açıcı, ışıklı, dingin bile olsa neşeyi, sevinci öne çıkaran bir akımdır. Tipik örnek:
www.youtube.com 
Klasisist müzik ise biraz daha düz ve dingindir, müzikte ve diğer alanlarda eskiye dönüş vardır. Romantik akım ise tam tersine insanların hem fiziksel hem de duygusal olarak aciz olduğunu, insan ruhunun ve doğanın doğal olarak fırtına içinde olduğunu, felaketlerin kaçınılmaz olduğunu vurgular.
www.youtube.com 
Dolayısıyla, bir müzisyenin bir parçayı yorumlarken akımına uyması, o akımın hakkını vermesi gerekir.
Örneğin, şarkılar için allegro der, yani hızlı çalınacak der de, o hızlı ne kadar hızlı. Yukarıdaki Re Majör Kanonu ile şu Re Majör Kanonu aynı hızda değil.
www.youtube.com 
Örneğin, ikinci verdiğim linkteki hız ve aranjman zamanının ruhuna daha uygun ama ilk linkte verdiğim de şarkıya olabildiğince sadık kalarak 21. yüzyıla taşımış. Bunu, Eurythmics’in Sweet Dreams’i ile Marylin Manson’ın Sweet Dreams’i gibi düşün, ama tabii ki o kadar bariz değil ama aralarında fark var. Bunlardan birini belirleyen fark orkestradaki çalgılar.
Çalgı aynı diye düşünelim ve iki piyanisti düşünelim. Rock’tan örnek vereyim. Şu iki Dream On aynı mı? (Biri canlı, diğeri değil ama olsun)
www.youtube.com
www.youtube.com 
Ya da akustik gitar açısından değerlendirelim. Capricho Arabe, çok güzel bir eserdir, gün batımına çok yakışır. İki ustadan dinleyelim ve yorum farkı belli olsun:
www.youtube.com
www.youtube.com 
İkisi de usta olduğu için büyük bir fark yok ama ilki biraz daha yumuşak geçişlere sahip, ikincisinde geçişler biraz daha sert. Ben ilkinden hoşlanıyorum mesela.
Aynı şekilde, iki piyanistin de ekolü aynı değil. Birisi parçanın çalınma hızı, hızlı çalınacaksa o çalınacak hızı olması gerekenden hızlı mı yorumluyor, yavaş mı yorumluyor, ne kadar hızlı ya da yavaş çalıyor, hangi ekolden? Aynı şekilde, akımının hakkını vererek mi çalıyor? Kendi yorumunu şarkıya kattığında, yakıştırıyor mu? Romantik müzik çalıyorsa, şarkıdaki inişleri çıkışları uyumlu bir biçimde yakalayabiliyor mu? Klasik müzik çalıyorsa, şarkının düz gidişini tutturabiliyor mu yoksa fazla mı vurgu değişimi var? Notalar arası geçişleri ipek gibi mi, sert mi? Notalara yapılan vurgular yerinde mi? Az mı vurguluyor, çok mu vurguluyor? Aradaki geçişler hızlı mı, yavaş mı? Bunların hepsine 'Akımının hakkını vermiş mi?', 'Sanatçının ruhunu yansıtmış mı?', 'Kendi yorumu şarkıya uymuş mu?' şeklinde özetleyebiliriz.
Biri şiiri ‘Bugün 23 Nisan, Neşe doluyor insan’ vurgusuyla okur, biri tiyatrocu gibi okur. Bu da böyle.
Müzik çalışan birkaç kişi ile konuştuğumda, müziği keyif için dinlemediklerini söylediler, çünkü müziğin her notasını tek tek çalışıyorlar ve ciddi beyinsel olarak yoruluyorlar. Örneğin, yatarken dinleyemiyorlar müziği, çünkü notaları çalışmaya başlıyorlar otomatik olarak. 'Buna şöyle basmış', 'şurayı batırmış' ya da 'Bu vurgu güzel olmuş' gibi yorumlaya yorumlaya gidiyorlar. Bir de müzik akıp gittiği için mola verme şansları da pek yok; 5 dakikada 5 sudoku çözmüş gibi sersemleyebiliyorlar.